Maddesindeki Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, 159. Maddesindeki, Hakimler ve Savcılar Kurulunun kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacağı şeklindeki, yasama organına takdir yetkisi vermeden açıkça yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir. Buradan çıkan sonuç ortada bir Anayasa-Sözleşme çatışması değil kanun-sözleşme çatışması olduğudur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurları, disiplin suçları bakımından genel olarak 657 sayılı Kanundaki düzenlemelere, istisnaen emre itaatsizlik ve saygısızlık fiilleriyle sınırlı olarak Askeri Ceza Kanunu ile Disiplin Mahkemeleri Kanununa tâbidirler. Ancak, bu yükümlülük Kanunun açık hükmü uyarınca salt emre itaatsizlik veya saygısızlık suçlarına ilişkin olup nitelik ve nicelik itibariyle bunların dışında kalan halleri kapsamamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki sivil personelin 211 sayılı Kanunun 14.
Bölge adliye mahkemesinin gerçekleştirdiği inceleme, hem maddi ve hem de hukuki denetimi kapsamakta iken, Yargıtay incelemesi yalnızca hukuki denetimi kapsamaktadır. Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Anayasa; Devlet yapısının temelidir. Devlet kuruluşlarının yapısı ve düzeni, bu kuruluşların yetkileri ve birbirleriyle olan ilişkileriyle karşılıklı durumları devlet ve kişilerin haklarıyla ödevleri, bu hukuksal yapının bütününü oluşturur” . Son yıllarda apartman ve sitelerde güvenlik kamerası kullanılması yaygın hale gelmiştir. Güvenlik kameraları; huzur ve sükunun sağlanması, suçların önlenebilmesi, işlenmiş suçların faillerinin saptanabilmesi gibi amaçlarla yerleştirilmekte olup, bununla birlikte kişilerde özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edildiği yönünde kaygı uyandırabilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi m.13’de; “5271 sayılı Kanunun 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına ‘hususunda’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘somut delillere dayanan’ ibaresi eklenmiştir.” cümlesi yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Aralık ayının üçüncü haftasında Türk Lirası, Dolar ve Euro üzerinden deyim yerinde ise bir kasırga yaşadı. Serbest piyasa düzenini benimsemiş sosyal hukuk devletinde; özellikle son birkaç aydır döviz kuru, enflasyon ve faiz üçgeninde yaşananları anlamlandırmak pek mümkün değildir.
Maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle Anayasaya aykırılık bulunmadığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. AİHM, oda hapsi cezası ile cezalandırılan bir astsubayın Türkiye’ye karşı yapmış olduğu başvuruda, disiplin amiri tarafından verilen 21 gün süreli oda hapsi cezasının[557], yine bir başka kararında Disiplin Mahkemesi tarafından verilen 30 ve 45’er günlük oda hapsi cezalarının[558] kişi özgürlüğünü ihlal ettiğine karar vermiştir. 477 Sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu , Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun ile , As.C.K.’da yer alan “Disiplin tecavüzleri” ve “Disiplin Kabahatleri “ dışında , ayrı bir “Disiplin suçları “ kategorisi yaratılmıştır . Maddede tarif edilmiş[550] ve kanunun oda ve göz hapsi cezası ile cezalandırdığı eylemler disiplin suçu olarak kabul edilmiştir.
Sarhoşluğun açık ve aşikâr belirtileri ise, bir yere sızmak, dengesini sağlayamayıp yere düşmek, sağa sola yalpa yapmak, el ve kol hareketleri ile ileri geri konuşmak, uluorta sövmek, gelip geçenleri rahatsız edecek ayıp ve çirkin hareketlerde bulunmak, gibi tutum ve davranışlardır[157]. Astından hediye istemek suçunun oluşabilmesi için, istenen hediyenin maddi bir değeri olmalıdır[141]. Failin salt hediye istemesiyle de suçun maddi unsuru oluşur. Eşyanın kullanma süresini doldurmuş olması, değer kaybını gerektirirse de, hizmette kullanıldığı sürece bu eşya bir değer ifade edeceğinden, böyle bir eşyanın kaybı veya hasara uğraması halinde de bu suç oluşur[133]. “Tekasül”; mecbur olduğu nezaret ve ihtimam vazifesinde failin lakayd bulunması demektir. Bunun ölçüsü olayın içerisinde bulunduğu hal ve şartlara göte takdir olunur, yani failin hizmetteki tecrübesi ve görevinin getirdiği sorumluluk derecesi ile ölçülür[58]. Özbakan’a göre ise tekasül; göreve karşı gevşek davranma, görevin gereklerini yapmada üşengeçlik göstermedir[59]. Tekasülün kast ile olan farkı neticenin istenmemiş olması, kaza ve mücbir sebeple olan farkı ise fiilin iradi olmasıdır[60]. Kişisel veri sahipleri olarak, haklarınıza ilişkin taleplerinizi Kulaçoğlu Hukuk Bürosu’na yukarıdaki şekillerde iletmeniz durumunda talebiniz, niteliğine göre en kısa sürede sonuçlandıracaktır. İlgili işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi durumunda, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nca belirlenen tarifedeki ücret, Kulaçoğlu Hukuk Bürosu olarak tarafınızdan tahsil edilecektir. Müşterilerimizin güvenliği bizim için özel öneme sahip olup, tüm kişisel verileriniz tüm idari ve teknik tedbirler alınarak en güvenilir seviyede internet sitemizde korunmaktadır\. Burada vakit geçir, unutulmaz anlar yaşa. pin up www.benito-mussolini.com\. İdari işlemin iptali davaları hakkında daha detaylı bilgi alabilmek için “İdari İşlemlere İtiraz ve İptal Davası” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Madde incelendiğinde; yakalamanın suçüstü halleri ile sınırlı tutulduğu, kolluk tarafından gerekli tedbirler alındıktan sonra yakalanan kişiye yasal haklarının bildirilmesinin öngörüldüğü ve suçüstü hali ile sınırlı yakalama sonrasında kolluğun cumhuriyet savcısına bilgi verip emri doğrultusunda işlem yapmasının düzenlendiği görülmektedir. Madde uyarınca yakalananlar hakkında tatbik edilebilecektir.6 Mart 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanunun 6. Maddesi ile değişik CMK m.91/2’ye göre, “Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır”. Şu an için gözaltı tedbiri yetkisi cumhuriyet savcısına bırakılmıştır. Kamuoyunda “İç Güvenlik Paketi” adı bilinen yasa çalışmasında, gözaltı tedbirini uygulama yetkisinin istisnai olarak kolluk amirine de verilmesi amaçlanmaktadır. Cumhuriyet savcısının yanında, önleyici veya adli kolluk sıfatıyla kolluk amirine bireyi gözaltına alma yetkisinin tanınmasının ne getireceğini, bu yetkinin kötüye kullanılıp kullanılmayacağını ve sonuçlarını bu yazıda tartışmayacağız. Konumuza dönecek olursak; bir veya iki şüphelinin işlediği iddia edilen suçlarla gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 24 saati geçemez ve yol süresi de 12 saatten fazla olamaz. Belirtmeliyiz ki, burada öngörülen yol süresi yakalanan kişinin yakalama yerine en yakın hakim veya mahkeme önüne çıkarılması zorunluluğunu öngörmez. Maddede tanımlanan yakalama suçüstü hallerini kapsadığından, doğal olarak yakalanan kişinin en yakın hakim veya mahkemeye götürülmesi gerekir.Yazıda ana tartışma konumuz da bu husus olacaktır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.251’de düzenlenen basit yargılama usulünde; asliye ceza mahkemesi tarafından iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit ceza yargılaması usulünün tatbik edilebileceği düzenlenmiştir. Bu usule göre; mahkemece iddianame, sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını 15 gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenecektir.
İsyana katılan diğer kişilere altı yıldan on yılakadar hapis cezası verilir. (2) Bu suçun, cebir veya tehditkullanılarak işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasınahükmolunur. (2) Mahkeme huzurunda ya dayemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğeaykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıverilir. (2) Suçun yargı görevi yapankişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasınahükmolunur. (2) Kanunda ayrıca suç olaraktanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikmegöstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya dakişilere haksız bir pinup sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadarhapis cezası ile cezalandırılır.
Anayasa m.2’de hukuk devleti, m.9’da “kuvvetler ayrılığı” ilkesi, m.11’de Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü, m.138/4’de de yargı kararlarına herkesin uymak zorunda olduğu açıkça ifade edilmiştir. Tüm bu ilke, esas ve hükümler; hukuk güvenliği hakkı başta olmak üzere, “eşitlik” ve “adalet” ilkelerinin de güvencesini oluşturur. Bununla birlikte; pratikte yargı kararlarının, özellikle Anayasa Mahkemesi ve idari yargı kararlarının infazında sorunlar yaşandığı ve bazı yasa değişiklikleri ile yargı kararlarının aşıldığı görülmektedir. Bu yazımızda; tek veya belirleyici delilin tanık beyanı olduğu durumlarda adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında korunan tanık sorgulama hakkına ilişkin riayet edilmesi gereken usuli güvenceler, mahkeme kararları çerçevesinde incelenecektir. Aşağıda, Altılı Masa olarak bilinen ve altı siyasi partiden oluşan siyasi partilerin birlikte yaptığı çalışmalar sonucunda hazırlayıp kamuoyuna sunduğu bir kısım değişiklik önerilerine yer verilecektir. Altılı Masa, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem olarak adlandırdığı ve Başkanlık sisteminden ayrılmak suretiyle demokrasinin ve hukukun güçlendirileceğine dair ortak önerilerinin hayata geçebilmesi için yeni bir Anayasa yerine Anayasanın 175. Maddesi uyarınca yapılacak kapsamlı değişikliklerin yeterli olacağını düşünmektedir. İmar ve Bina Güvenliği Mevzuatımız bugüne kadar sayısız değişikliğe uğramış olup; temel maddelerin yanında birçok ek maddeler ve geçici maddeler içermektedir. Hukuk elbette zaman içerisinde değişebilir, gelişen ihtiyaçlara göre mevzuat güncellenebilir.
Bu unsurlardan hareketle, kanun koyucunun sadece kirlilik sebebiyle cezalandırma amacı gütmediği, özellikle umuma ait alanlar yönünden karmaşayı önlemek ve özel mülk yönünden de bir emrivakiye izin vermemeyi amaçladığı anlaşılıyor. Çünkü her iki alanda da usulünce izin alınırsa suç saymıyor. Aksi takdirde koşul sadece “belediyenin belirlediği yerlere asmamak” olurdu. 2872 Sayılı Yasanın teknik yönü ise suçun oluşmasını “yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim” oluşturulmasına bağlamış olmasıdır. Aynı ölçümün Kabahatler Kanunu uyarınca da belirlenmesinin zorunlu olduğu kanısındayız. Bu düzenlemede de ceza verecek merci net olarak düzenlenmiş olup; ceza verme yetkisi zabıtaya ait bulunmaktadır. Bu fiil de TCK’dan çıkarılan ancak başka şekillerde hala TCK’da da mevcut olan bir fiildir. Ì İdari para cezası vermeye ve toplanan paraya el koyma yetkisi açıkça (belediye sınırlarında) zabıtaya aittir. Hemen yeri gelmişken “el koyma”nın geçici bir tedbir olup, “mülkiyetin kamuya geçirilmesi”nden farklı olduğu vurgulamak gerekir. Ì Ayrıca dilencilikten elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir[16]. Burada muhatap, kuralı ihlal eden herkes olabileceği gibi, ceza sadece parasal olup, idare sadece bu cezayı tahsil olanaklarını zorlayabilir.